Ana içeriğe atla

Sucuklu Sanat



Ramazan Bayramı TV iletişimiyle karşımıza çıkan Şahin Sucukları’nın, üstüste çıkan reklamlarına maruz kalınca “iyi bütçe ayırmış herhalde” diye düşünmeden duramıyor insan. Bu kadar çok maruz kalıp ve işin içine bütçe düşüncesi girince de eleştirilerin ardı arkası kesilmiyor.
Bayramda ziyaret edilmeyi bekleyen büyüklerin duygusallığı temasına hiç girmeyeceğim. Bütün markaların kullandığı klişelerden biri olduğundan, tüketicinin zihni zamanla algılamamaya başlıyor. Kayseri’den başlayayım. Şehrin içi olmadığı kesin, bulunan mekan bir bağ evi olmalı ama Kayseri bağ evlerine uygun bir ev değil. Kayseri’deki bağ evlerinin aslı kara taştır, günümüzde bu tarz ev az kalmıştır fakat reklamda kullanılan ahşap kütük evlerden de Kayseri bağlarında pek bulamazsınız. Madem Erciyes Dağı gösteriliyor, diğer öğeler de yöresel değerlere uygun olmalı. Araya Evliya Çelebi’nin sözlerini koyarak Kayseri’yi ön plana çıkartıyor ve Afyon’u bertaraf ediyor. Yerelliği vurguluyor ama tipik bir Kayseri ailesi kullanmıyor, İstanbul ağzı ile konuşan bir aile gözüküyor. Yerelliğin üstüne basa basa ulusal markayız imajı vermeye çalışıyor ama iki tarafı birden de beceremiyor.
Hadi diyelim görsel öğelerde bazı şeyler dikkatten kaçmıştır, senaryosu düzgündür. Ne yazık ki senaryo da çok bilinçsizce hazırlanmış. Dede önce sucuğun yapılışı için zor değil diyor ardından detaylıca anlatıyor. Üstelik bu yapılanların bir sanat olduğunu söylüyor. Eğer zor değilse sanata benzeterek, sanatı değersizleştirip basitleştiriyor. “Yenilebilen sanat” sloganıyla bu değersizleştirme daha da devam ettiriliyor. Yaratıcılıktan çok uzak, kamu spotları gibi bilgi odaklı, çok uzun ve izlerken insanı sıkan bir reklam olmuş. Oyunculuklar deseniz çok ucuz, ayrıca dede rolündeki kişi çok yanlış seçilmiş. Genelde ağa dizilerinde kötü rollerde oynayan sert mizaçlı bir karakter olan oyuncu, burada da sucuğun inceliklerini torununa çok sert bir şekilde anlatıyor. Ne dede şefkatini, ne de marka güven algısını hissettirmiyor tüketiciye.
Uzun lafın kısası, iyi araştırılmadan, üstünkörü hazırlanmış bir reklam olmuş. 90 yıldır bu ülkenin lider sucuk markalarından olan Şahin Sucuk’larına böylesine bilinçsizce bir reklamı yakıştıramadım. Hadi reklam ajansındaki çalışanlar, ne müşterileri hakkında, ne Türkiye illeri hakkında ne de sanat hakkında bir şey bilmiyorlar ve  araştırmıyorlar da, köklü ve yerelliğe önem veren bir marka olarak siz nasıl bu reklamı kabul ettiniz? Ayırdığınız bütçeye yazık ya da keşke biraz daha fazla bütçe ayırsaydınız da daha kaliteli bir reklam çıksaydı ortaya.

Makalenin yayınlandığı yer:Artimetre

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başarıyı Herkes Üstlenir Peki Ya Başarısızlık?

Buralara yazmayalı uzun zaman olmuş. Türk siyasi hayatı tarif ve takip etmesi zor her bir bireyi derinden etkileyen günlerden geçiyor. Siyaset kavramının bariz bir şekilde değiştiğini de aslında bu günlerde çok iyi görüyoruz. Önceleri siyasi yaşamda gelişen olayların geniş kitlelere etkisi olurken ve toplumun her kesimine etkisi olmazken, bugün en ufak bir olayın toplumun hemen hemen her kesiminde yaşayan bireylere ayrı ayrı etkisi oluyor.  En son geçirdiğimiz 14-28 Mayıs Genel Seçimin yankısı ve sancısı halen sürerken yerel seçimlere doğru gidiyoruz. Geçirilen bu seçim birçok açıdan Türkiye için ilkleri ve önemli kırılmaları bünyesinde taşıyordu. Seçim öncesi, sırası ve sonrası süreçler detaylıca ve dikkatlice analiz edilmesi gerekirken ne yazık ki bu analizlerin sorumlularının büyük bir kısmının partizanca bir tavır takınmaktan kendilerini alamadıkları gerek yazılarında gerek çıktıkları programlarda görülüyor. Bu tarz eleştiri ve yorumlarla gerçek hatalar dolayısıyla da çözümleri gör

Hayatı Sıfırla

Son viral reklamıyla Coca Cola Zero, sanat ve karın doyuracak meslek karşılaştırmasını da gündeme getirdi. “Hayatı Sıfırla” ve “Hayallerinin Peşinden Git” sloganlarıyla bir kampanya düzenleyen ve sıfıra yeniden bir anlam kazandıran Coca Cola, bu kampanya kapsamındaki yeni iletişiminde küçükken profesyonel olarak müzikle ilgilenen ama geçimini sağlayamayacağı için hayatını başka bir yola yönlendiren kişi ve kişilere odaklanmış. Marka bu ikilemi gündeme getirerek zihinlerdeki maddi koşullar ve özlemlerimiz arasındaki trajik açmazı  tartışmaya açıyor. Özellikle hayallerin ve özlemlerin sembolizmini sanat üzerinden vurgulaması bu trajik açmazın eksenini oluşturmakta. Sanat sembolizmini, tüketim toplumunun mekanikleşmiş yaşam koşullarının tam karşısına koyması oldukça ilginç. Söylem samimiyetini arayan izleyici, sanat yaşamının metalaşmasını, kazanca ve pazarlamaya endeksli olması gerçeğini nasıl aşabileceği meselesi ile karşı karşıya kalıyor. Bu sürecin başlıca sorumluları olarak d

Modernizmin Truva Atı

Postmodernizm, modernliğin rasyonalitisine, aklın bütün alanlarda, insanlığın tüm problemlerini çözebilecek mutlak otorite olmasına itiraz ederek ortaya çıkmıştır. Postmodernizm, politik veya sosyal nitelikli, küresel, her şeyi kucaklayıcı, Marksizm, faşizm, liberalizm gibi tüm dünya görüşlerine söz merkezci ve bütünselleştirici büyük anlatılar oldukları gerekçesiyle karşı çıkar. Postmodernizm evrenselciliğe de karşı çıkarken, genel geçer ve yansız bir bilgi anlayışını kabul etmeyip, çeşitli akılların varoluşunu ve bilginin göreliliğini vurgular. Postmodernizmin ortaya çıkışındaki önemli faktörlerden birinin, Avrupa’nın 20.yüzyıldaki politik tarihi olduğu çok rahatlıkla söylenebilir. Çünkü bu tarih, Avrupa kaynaklı sömürgeciliğe, modern ve aydınlanmış Avrupalıların Avrupalı olmayan halklara ya da barbar komşularına uygarlık götürme teşebbüslerine, sömürgelerin sözde uygar devletlere karşı verdikleri kurtuluş savaşlarına, dahası soykırımlara tanıklık etmiştir. Bütün bu gelişen olaylar,