Ana içeriğe atla

Hayatı Sıfırla


Son viral reklamıyla Coca Cola Zero, sanat ve karın doyuracak meslek karşılaştırmasını da gündeme getirdi. “Hayatı Sıfırla” ve “Hayallerinin Peşinden Git” sloganlarıyla bir kampanya düzenleyen ve sıfıra yeniden bir anlam kazandıran Coca Cola, bu kampanya kapsamındaki yeni iletişiminde küçükken profesyonel olarak müzikle ilgilenen ama geçimini sağlayamayacağı için hayatını başka bir yola yönlendiren kişi ve kişilere odaklanmış. Marka bu ikilemi gündeme getirerek zihinlerdeki maddi koşullar ve özlemlerimiz arasındaki trajik açmazı  tartışmaya açıyor.

Özellikle hayallerin ve özlemlerin sembolizmini sanat üzerinden vurgulaması bu trajik açmazın eksenini oluşturmakta. Sanat sembolizmini, tüketim toplumunun mekanikleşmiş yaşam koşullarının tam karşısına koyması oldukça ilginç. Söylem samimiyetini arayan izleyici, sanat yaşamının metalaşmasını, kazanca ve pazarlamaya endeksli olması gerçeğini nasıl aşabileceği meselesi ile karşı karşıya kalıyor. Bu sürecin başlıca sorumluları olarak da sistemin içindeki büyük sermaye sahiplerini göstermek mümkün.

Dolayısı ile iletilen mesaj, bu trajik açmaza dikkat çekerken  aslında bize tam bir özgürlüğü mü yoksa, kuralları belirlenmiş alanlar arasındaki özgürlüğü mü hatırlatmak istiyor pek emin olamıyoruz. Çarkın hangi tür dişlisi olmak istersin sorusuyla mı karşı karşıyayız yoksa ?

Peki bu büyük sermaye dediklerimizden biri olan Coca Cola neyi hedeflemiş olabilir ?

“Hayatı Sıfırla” ve “Hayallerinin Peşinden Git” gibi zincir kırıcı slogan ve mesajlarla tüketiciye ulaşmak, kapitalist sistemin içindeki her markanın rahatlıkla kullanabileceği bir tarz değildir. İçinde biraz anarşizm barındırır. Hemen buradan, Coca Cola anarşizmi destekliyor  düşüncesini çıkartmak doğru olmaz. Fakat modernitenin ve kapitalizmin, nesnel ve kalıplaşmış dünyasından çıkıp, postmodern dünyaya kapı açıyor. Ve hatta postmodernizm sonrası endüstri ötesi topluma atıfta bulunuyor. Çünkü bu trajik açmazın çözülme ve aşılma olasılığı  postmodernizm sonrasına işaret ediyor gibi.

Bu kapıyı açarken de tüketicilerine hangi sistem, hangi akım, hangi düşünce hakim olursa olsun ben seninleyim, sen de benimle ol, beni unutma diyor. Dünya değişiyor, sen değişiyorsun, ben de değişirim diyor ve böylece marka ömrünü sonsuzluğa uzatıyor.


Geriye tek bir soru kalıyor. Gerçekten değişim varsa ben de değişirim diyerek ayak mı uyduruyor yoksa direkt olarak değişimi yaratanlardan mı oluyor? Eğer bütün bunlar bir strateji oyunuysa her iki şekilde de oyunu kuralına göre oynuyor!

Makalenin Yayınlandığı Yer: Artimetre

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başarıyı Herkes Üstlenir Peki Ya Başarısızlık?

Buralara yazmayalı uzun zaman olmuş. Türk siyasi hayatı tarif ve takip etmesi zor her bir bireyi derinden etkileyen günlerden geçiyor. Siyaset kavramının bariz bir şekilde değiştiğini de aslında bu günlerde çok iyi görüyoruz. Önceleri siyasi yaşamda gelişen olayların geniş kitlelere etkisi olurken ve toplumun her kesimine etkisi olmazken, bugün en ufak bir olayın toplumun hemen hemen her kesiminde yaşayan bireylere ayrı ayrı etkisi oluyor.  En son geçirdiğimiz 14-28 Mayıs Genel Seçimin yankısı ve sancısı halen sürerken yerel seçimlere doğru gidiyoruz. Geçirilen bu seçim birçok açıdan Türkiye için ilkleri ve önemli kırılmaları bünyesinde taşıyordu. Seçim öncesi, sırası ve sonrası süreçler detaylıca ve dikkatlice analiz edilmesi gerekirken ne yazık ki bu analizlerin sorumlularının büyük bir kısmının partizanca bir tavır takınmaktan kendilerini alamadıkları gerek yazılarında gerek çıktıkları programlarda görülüyor. Bu tarz eleştiri ve yorumlarla gerçek hatalar dolayısıyla da çözümleri gör

Modernizmin Truva Atı

Postmodernizm, modernliğin rasyonalitisine, aklın bütün alanlarda, insanlığın tüm problemlerini çözebilecek mutlak otorite olmasına itiraz ederek ortaya çıkmıştır. Postmodernizm, politik veya sosyal nitelikli, küresel, her şeyi kucaklayıcı, Marksizm, faşizm, liberalizm gibi tüm dünya görüşlerine söz merkezci ve bütünselleştirici büyük anlatılar oldukları gerekçesiyle karşı çıkar. Postmodernizm evrenselciliğe de karşı çıkarken, genel geçer ve yansız bir bilgi anlayışını kabul etmeyip, çeşitli akılların varoluşunu ve bilginin göreliliğini vurgular. Postmodernizmin ortaya çıkışındaki önemli faktörlerden birinin, Avrupa’nın 20.yüzyıldaki politik tarihi olduğu çok rahatlıkla söylenebilir. Çünkü bu tarih, Avrupa kaynaklı sömürgeciliğe, modern ve aydınlanmış Avrupalıların Avrupalı olmayan halklara ya da barbar komşularına uygarlık götürme teşebbüslerine, sömürgelerin sözde uygar devletlere karşı verdikleri kurtuluş savaşlarına, dahası soykırımlara tanıklık etmiştir. Bütün bu gelişen olaylar,