Ana içeriğe atla

Fransız Lüksünün Pazarlama Atağı ve Sanatın Aracılığı

Fransız lüks markalarının temsilcisi Comité Colbert’in CEO’su Elisabeth Ponsolle des Portes, 11 Ocak 2013 günü Fransız Sarayı’nda düzenlenen basın açıklamasında “Türkiye, bölgede lüksün yeni merkezi olarak öne çıkıyor” sözüyle çıktı karşımıza. Fransız lüks yaşamının kısaca tarihinden ve bu yaşam tarzının küresel bazdaki geleceğinden bahsedildi.

1643 – 1715 yılları arasında tahtta kalan XIV. Louis ve dönemin Maliye Bakanı Jean Baptiste Colbert, Fransa’yı dünyanın kalite ve lüks yaşamın merkezi yapmayı amaçlarlar ve lüks ithalatı yasaklayıp ihracatı arttırırlar. II. Dünya Savaşı sonrası yeniden güçlenmek ve Fransa’yı tekrardan lüksün merkezi haline getirmek amacıyla, ismini Fransa’nın kültür ve üretim merkezi haline gelmesinde büyük rol oynayan Maliye Bakanı Colbert’den alan, Comité Colbert 1954 senesinde kurulur. Kuruluşunda 14 üyesi bulunan Comité Colbert’in bugün; Baccarat, Chanel, Christian Dior, Hermés, Lacoste, Lancôme, Louis Vuitton, Yves Saint Laurent gibi farklı sektörlere mensup 75 üyesi bulunuyor.

Fransız lüksüne ait kültürel mirasın uluslararası platformlardaki koruyuculuğunu ve tanıtımını üstlenen Comité Colbert; beş kıtada düzenlediği organizasyonlarla, lüks ve kültür arasındaki ilişkiyi gözler önüne sermeye çalışıyor. İstanbul’a geliş amaçları da tam da bu nedenle. Comité Colbert’in üyesi markalar, 16-22 Ocak tarihleri arasında İstanbul’da bir festival düzenleyerek kendi modernite yorumlarını sunacaklar. İstinye Park ve Nişantaşı’nda yer alan Fransız lüks markalarına ait butiklerde, her marka bu temayla ilgili bir sunum sergileyecek ve Fransız modernitesini ifade eden etkinlikler düzenleyecek. Festivalle eş zamanlı olarak, İstanbul Modern’de “Modernlik? Fransa ve Türkiye’den Manzaralar” konulu bir sergi de 16 Ocak-16 Mayıs 2013 tarihleri arasında izlenebilecek.

Lüks Yaşam ve Gerçekler

Herkes konforlu ve kaliteli bir yaşamı tercih etmek ister. Herkes, nitelikli ve zarif ürünleri kullanmaya meyillidir. Buraya kadar her şey çok güzel görünüyor. Hatta ülke ekonomisine katkıda bulunacak güzel bir adım diye de desteklenebilir bu gelişmeler. Fakat, bu düşüncelerde çok da aceleci olmamak gerek diyen, tutan bir şeyler var ortada ve onlar aslında o kadar kocaman, o kadar gerçekler ki…

Lüks yaşamın yaygınlaştırılması hedeflenince, sanki dünyada bütün sorunlar bitti; adaletli gelir dağılımı sorunu çözüldü; yoksulluk denilen dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğunu etkileyen rahatsızlık ortadan kalktı, diye düşünüyor insan. Yüksek alım gücüne sahip, özel bir gruba hitap ettiklerini inkar etmiyorlar. Ve işin daha ilginci bunu meşrulaştırma şekilleri. Comité Colbert lüks ürünleri içinde bulunduğumuz kötü durumdan sığınma, bir hoşluk olarak görmemiz gerektiğini öneriyor; ne kadar güzel(!) değil mi?

“Ah sorma içim parçalanıyor, şu lüks mağazaları dolaşalım da neşemiz yerine gelsin biraz, yeni ürünler gelmiş.”
Sanırım tarif edilen ve beklenilen davranış bu olsa gerek.

Peki ya Türkiye

Gelelim Türkiye cephesine, Comité Colbert’in ihracatında Türkiye’nin payı %2 gözüküyor. Bu yapacakları festivalle birlikte hem Türkiye pazarında olmayan markaları devreye sokmayı hem de bu payı yükseltmeyi hedefliyorlar. Buradaki müşteri kitlesinden de genç ve şehirli, duyarlı, bilinçli ve lükse düşkün olarak bahsediliyor. Türkiye’deki genç tüketici, bilinçli bir tüketici değildir. Sadece ürün özelliğine, hizmet kalitesine bakmak demek bilinçli olmak demek değildir. Ayrıca, bunlara da dikkat eden çok az bir kesim var. Çoğu, onda varsa bende de olsun, hatta daha iyisi olsun diyen, tam da kapitalizmin yaratmaya çalıştığı, sadece özenme ve yarış halinde bulunan, sınıfsal evrimini tamamlayamamış bilinçsiz tüketici. Üstelik bu söylediğim sadece genç tüketici için geçerli değil, her yaştan tüketici için geçerli bir durum. Bizim ülkemizde genç tüketici, çoğunlukla üretim süreçlerinde yer almaz ve kendi kazancıyla bir tüketim yapmıyorsa, bu da bilinçli tüketiciye girmez. Sırf daha havalı gözükmek uğruna elindeki bütün parasını marka çantaya verip, yemek yiyecek parası kalmayan arkadaşlarım oldu. Bilinçli(!) tüketiciye örnekler vermekle bitmez.

Türkiye’de bulunan lüks Fransız markalarının cirosunun, son 5 yılda %30 artmasının nedeni de bu bilinç midir? Peki Türkiye’de ne değişti de bu oran arttı, zengin daha zengin, fakir daha mı fakirleşti? Yoksa ortaya yeni zenginler ya da yeni bilinçli(!) tüketiciler mi çıktı?

Pazarlamanın Aracı Olarak Sanat

Elbette önemli sorunlardan biri bu hedeflerine sanat aracılığıyla ulaşmaya çalışmaları. Etkinliklerine sosyal sorumluluk elbisesi giydirerek sunmaları, pazarlama ve sanat kavramlarını kendi içinde tartışmaya açıyor sanki. “Pazarlamanın aracı olarak sanat” denklemini rafine ve kaliteli bir yaşam alameti olarak görmek çok şüphe götürür.

Bu konularda “Modernlik? Fransa ve Türkiye’den Manzaralar” başlıklı sergiyi de gezdikten sonra daha ayrıntılı yazmaya çalışacağız. Çünkü araya bir de “Modernlik” kavramı girmiş. Lüks yaşam – modernlik özdeşliği ve pazarlama aracı olarak sanat kavramları üzerinde tartışmaya değer gibi gözüküyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başarıyı Herkes Üstlenir Peki Ya Başarısızlık?

Buralara yazmayalı uzun zaman olmuş. Türk siyasi hayatı tarif ve takip etmesi zor her bir bireyi derinden etkileyen günlerden geçiyor. Siyaset kavramının bariz bir şekilde değiştiğini de aslında bu günlerde çok iyi görüyoruz. Önceleri siyasi yaşamda gelişen olayların geniş kitlelere etkisi olurken ve toplumun her kesimine etkisi olmazken, bugün en ufak bir olayın toplumun hemen hemen her kesiminde yaşayan bireylere ayrı ayrı etkisi oluyor.  En son geçirdiğimiz 14-28 Mayıs Genel Seçimin yankısı ve sancısı halen sürerken yerel seçimlere doğru gidiyoruz. Geçirilen bu seçim birçok açıdan Türkiye için ilkleri ve önemli kırılmaları bünyesinde taşıyordu. Seçim öncesi, sırası ve sonrası süreçler detaylıca ve dikkatlice analiz edilmesi gerekirken ne yazık ki bu analizlerin sorumlularının büyük bir kısmının partizanca bir tavır takınmaktan kendilerini alamadıkları gerek yazılarında gerek çıktıkları programlarda görülüyor. Bu tarz eleştiri ve yorumlarla gerçek hatalar dolayısıyla da çözümleri gör

Hayatı Sıfırla

Son viral reklamıyla Coca Cola Zero, sanat ve karın doyuracak meslek karşılaştırmasını da gündeme getirdi. “Hayatı Sıfırla” ve “Hayallerinin Peşinden Git” sloganlarıyla bir kampanya düzenleyen ve sıfıra yeniden bir anlam kazandıran Coca Cola, bu kampanya kapsamındaki yeni iletişiminde küçükken profesyonel olarak müzikle ilgilenen ama geçimini sağlayamayacağı için hayatını başka bir yola yönlendiren kişi ve kişilere odaklanmış. Marka bu ikilemi gündeme getirerek zihinlerdeki maddi koşullar ve özlemlerimiz arasındaki trajik açmazı  tartışmaya açıyor. Özellikle hayallerin ve özlemlerin sembolizmini sanat üzerinden vurgulaması bu trajik açmazın eksenini oluşturmakta. Sanat sembolizmini, tüketim toplumunun mekanikleşmiş yaşam koşullarının tam karşısına koyması oldukça ilginç. Söylem samimiyetini arayan izleyici, sanat yaşamının metalaşmasını, kazanca ve pazarlamaya endeksli olması gerçeğini nasıl aşabileceği meselesi ile karşı karşıya kalıyor. Bu sürecin başlıca sorumluları olarak d

Modernizmin Truva Atı

Postmodernizm, modernliğin rasyonalitisine, aklın bütün alanlarda, insanlığın tüm problemlerini çözebilecek mutlak otorite olmasına itiraz ederek ortaya çıkmıştır. Postmodernizm, politik veya sosyal nitelikli, küresel, her şeyi kucaklayıcı, Marksizm, faşizm, liberalizm gibi tüm dünya görüşlerine söz merkezci ve bütünselleştirici büyük anlatılar oldukları gerekçesiyle karşı çıkar. Postmodernizm evrenselciliğe de karşı çıkarken, genel geçer ve yansız bir bilgi anlayışını kabul etmeyip, çeşitli akılların varoluşunu ve bilginin göreliliğini vurgular. Postmodernizmin ortaya çıkışındaki önemli faktörlerden birinin, Avrupa’nın 20.yüzyıldaki politik tarihi olduğu çok rahatlıkla söylenebilir. Çünkü bu tarih, Avrupa kaynaklı sömürgeciliğe, modern ve aydınlanmış Avrupalıların Avrupalı olmayan halklara ya da barbar komşularına uygarlık götürme teşebbüslerine, sömürgelerin sözde uygar devletlere karşı verdikleri kurtuluş savaşlarına, dahası soykırımlara tanıklık etmiştir. Bütün bu gelişen olaylar,